Nan Goldin

“Birini yeterince fotoğraflarsam onu asla kaybetmeyeceğimi düşünürdüm. Oysa fotoğraflarım ne kadar çok kaybettiğimi gösteriyor. Fotoğraflarım benim günlüğüm; insanları okuyabildiğim.”

Nancy “Nan” Goldin 12 Eylül 1953 yılında, Washington’da doğar. Orta sınıf Yahudi bir ailenin iki kızından biridir. Nan 11 yaşındayken, 18 yaşında olan ablası Barbara intihar eder. Bu olaydan çok etkilenen Nan, evden kaçar. 1968 yılında 15 yaşındayken, Filozof Rollo May’ın kızı sayesinde ilk kez fotoğraf makinesi ile tanışır. Massachusetts’de Satya Community School’da öğrenim görür. 

Burada tanıştığı, ileride kendisi gibi fotoğrafçı olacak David Armstrong ve Suzanne Fletcher hayatında çok önemli bir yere sahip olurlar. O yıllarda drag queen (kadın kılığına giren erkek) olmaya başlayan David’le birlikte tüm drag queen topluluğuyla tanışan Goldin, onlarla birlikte yaşamaya başlar ve arkadaşları onun yeni ailesi olur. The Other Side adlı bir gece kulübünde yapılan travesti güzellik yarışmasının fotoğraflarını çektikten sonra buranın fotoğrafçısı ilan edilir. Arkadaşlarının her halini fotoğraflar. Cinsel kimlik ayrımının olmadığı, birlikte özgür ve eşit koşullarda alternatif yaşam tarzı çizdikleri bir hayatı paylaşırlar. 

O dönemde Nan Goldin, Boston’da School of the Museum of Fine Arts’ta (Güzel Sanatlar Akademisi) eğitimine devam etmekte ve moda fotoğrafçısı olma hayali kurmaktadır. Daha önceleri doğal ışık koşullarında, siyah beyaz film kullanarak fotoğraf çekerken, bu dönemde farklı bakış açıları keşfeder. Renkli denemelere, Cibachrome baskılara ve en önemlisi flaş kullanmaya başlar. Flaşı özenli kullanması fotoğrafçılık kariyerinde kendisi ile bütünleşir ve “Goldin görüşü” olarak ünlenir. Çok nadir olarak doğal ışıkta çalışır.

Nan Goldin, ailem dediği arkadaşlarının fotoğraflarından oluşan ilk dia gösterisi ve sergisini 1973’te Boston’da gerçekleştirir. Okuldan mezun olduktan sonra 1978’de New York Bawery’e taşınır. Buradaki eğlence mekanlarını, eşcinselleri, alternatif yaşamları, uyuşturucu ve alkol kültürünü fotoğraflarına tüm gerçekliği ile yansıtır. Bu seriye Bertolt Brecht’in Threepenny Opera (Üç Kuruşluk Opera) adlı eserindeki bir şarkı olan, “The Ballad of Sexual Dependency” adını verir. 1982’de Mudd Kulübü gibi punk, rock mekanlarında dia gösterisi olarak sunmaya başlar. New Wave şehir merkezinde adı hızla yayılır. 1985 yılındaki Whitney Bienali’nde Nan Goldin, ünlü bir fotoğrafçı olarak yerini alır. 

Nan Goldin’in olanı daha çıplak hale getiren flaşlı fotoğrafları, acı, şiddet, cinsellik ve depresyon vs gibi duyguları tüm trajikliği ile gün yüzüne çıkartır. Fotoğrafta yeni bir dil yaratır.    

1986 yılında “The Ballad of Sexual Dependency” serisini Edinburg ve Berlin Festivalleri’nde sergiler. 

“The Ballad of Sexual Dependency” serisindeki en yakın arkadaşlarını 90’lı yıllarda yüksek dozda uyuşturucu ve AIDS yüzünden kaybeder. Ölünceye kadar yanlarındadır ve hastalıklarının her evresini belgeler.  

Nan Goldin kendi özel hayatını da deşifre etmekten çekinmez. Yine aynı serinin en bilinen fotoğraflarından biri olan “Nan and Brian in Bed” (Nan ve Brian Yatakta) ismini verdiği fotoğrafı hakkında şunları söyler: “Sevgilim Brian’la olan ilişkimi fotoğrafladım. Sevişirken, seviştikten sonra. Tripod ve kablo denklanşörü kullanıyordum. Fotoğrafları görene dek, onların nasıl olabileceği hakkında bir fikrim yoktu. Ayarlamadım, düşünmedim, çizmedim, hiçbir şey yapmadım; sadece gerçekte ne olduğunu fotoğrafladım. Sonrasında fotoğraflara bakınca benim için çok anlamlı olduğunun farkına vardım. Seksten sonra aramızdaki mesafeyi gördüm, arkasını dönüp sigara içiyor ve ben hâlâ aramızdaki yakınlık adına ona bakıyorum.” 

“İlişkimizin bağımlılığı bizi neredeyse yok ediyordu.” diye tanımladığı bu aşk sevgilisi tarafından çok ciddi bir şekilde dövülmesiyle sonlanır. Hastanedeki tedavi sürecinden bir ay sonra yüzünün fotoğraflarını çeker. Bir daha sevgilisine geri dönmez.

Eroin ve kokain kullanan Nan, biten ilişkisinin ardından uzun süre bunalımdan çıkamaz. Aylarca gün ışığından uzak odasında kapalı yaşar. Artık bir bağımlıdır, o günlerden şöyle bahseder: “Bazı arkadaşlarım uyuşturucuyu bırakmıştı; ama ben her geçen gün devam ettim. Parti bitmişti; ama ben duramamıştım.” 

1988 yılında tedavi görmek için Boston yakınlarında bir rehabilitasyon merkezine yatar. Fotoğraftan uzaklaşamaz, tedavi sürecini olduğu gibi belgeler. Tedavisini, karanlıktan aydınlığa çıkmak olarak tanımlar. “Fotoğraf, hayatımı kurtardı. Korkutucu bir dönemden geçtiğimde, travmatik olaylar yaşadığımda fotoğraf çekerek ayakta kalmayı başardım.”

Uyuşturucu bağımlılığından kurtulan Nan, New York’a döner. Siobhan adındaki genç bir kadınla ilişki yaşamaya başlar. Bu ilişkinin de her anını fotoğraflar. 

Non Goldin, Kasım 1989’da New York Artists Space isimli galeride bir sanat etkinliği düzenler. “Witnesses: Against Our Vanishing” (Tanıklıklar: Yok Olmamızı Engellemek İçin) başlıklı bu etkinlikte pek çok fotoğrafçı AIDS’in insan bedeni üzerinde yarattığı etkileri gösterir. Çektikleri oldukça cüretkâr fotoğraflarla etkinliğe katılan sanatçıların niyeti AIDS nedeniyle kendi çevrelerinde yaşanan trajedilere dikkat çekmek ve ölmekte olan insanlara destek sağlamaktır.      

1990’ların başında, arkadaşlarını kaybettiği, içinin boşaldığını düşündüğü New York’u terk eder. 

Ailemizin yıldızı diye bahsettiği AIDS’den ölen Cookie Mueller ve İtalyan eşi Vittorio Scarpati’nin anılarını yaşatmak için arkadaşı Guido Costa ile Napoli’ye giderler. 10 yıl sonrasında eski ve yeni fotoğrafları birleştirerek “Ten Years After” kitabını yayımlarlar.

1994’te Japon fotoğrafçı Nobuyoshi Araki ile Japon gençlerinin yaşamını konu edinen “Tokyo Love” projesini gerçekleştirirler.

1996’da “I’ll Be Your Mirror” adındaki retrospektifini oluşturur. 

Nan Goldin’in son dönem çalışmalarını topladığı kitabı “The Devil’s Playground”nda 90’lı yıllara ait fotoğrafları “bir yüzyılın sonu” olarak sınıflanmakta ve 2000 yılından itibaren çektiği fotoğraflar çoğunlukla bebekleri, çocukları, ebeveynleri ve aile yaşamlarını anlatmaktadır.

Hatta bir dönem Alman ressam Caspar David Friedrich’ın Romantizm etkisindeki resimlerinden ilham alarak aydınlık, manzara fotoğrafları da çeker.

2013 yılında Dior’un Sonbahar parfüm kampanya çekimleri için Robert Pattinson ile New York’u bir uçtan bir uca dolaşırlar. “Robert Pattinson 1000 Lives” adındaki sadece 500 kopya basılan kitap projesi çok ses getirir. 

Birçok şehirde kişisel sergi açan, çok sayıda ödüle sahip olan Nan Goldin, New York, Paris, Londra, Berlin hattında yaşamaya ve halen üretmeye devam ediyor. Yaşadığımız yüzyılın en ilham verici isimlerinden biri olarak adlandırılıyor.

Çocukların çektiği portrelerden oluşan TateShots projesini anlatan röportajı

Diğer fotoğraf ustalarının hayat hikayelerini buradan okuyabilirsiniz…

%d blogcu bunu beğendi: